Yapılan araştırmalar, bölgemizde paleolitik çağdan zamanımıza kadar süren bir uygarlığın varlığını göstermektedir. Karataş-Semahöyük kazılarında "Bronz Çağı" na ait yeni bilgiler elde edilmiştir.
1946 yılına kadar bilimsel nitelikli kazı ve araştırmalar yapılmadığından, objektif bilgiler yetersiz, mevcutlar da efsanevi ihtimallerden öteye geçememiştir.Side-Bucakşeyhler köyü kuzeyindeki "SELEVKIA" da, 1946 yılında yapılan ilk ciddi ve bilimsel araştırmalar, teknik ve ekonomik sebeplerden dolayı yeterli olamamıştır.
Bugünkü Manavgat, kuzeyde Toroslar, güneyde Akdeniz, doğuda Alara çayı, batıda Köprü çayı ile çevrili olan Antik Pamphylia’nın (Pamfilya) doğu kısımlarıdır. Pamphylia'nın kelime anlamı çok dil konuşulan, çok kabilelerden oluşmuş, ülke; kabileler ülkesi demektir. Kökü Yunanca olup, Pamp: çok, hilia: Irk, cins anlamında, yani "çok ırklı - soylu yer " anlamına gelir. Bizanslı ETİYEN, Pamphylia (Pamfilya) adının Lonya lı Raphyos MANTO'nun kızı Pamphylia'ya (Pamfilya) atfen sonradan konduğunu yazar.
Bölgemizin tarihi (Antalya) , M.Ö. 14. ve 15. Y.Y. da Grek efsanelerine göre değerlendirilir. Bu y.y. da Miken Kolonileri'nin Pamfilya sahillerine indiği söylenirse de, bu olay henüz kesinlik kazanmamıştır. ilk yerleşim hareketleri M.Ö. 7. ve 8. Y.Y. da Akdeniz kıyılarında bağlamıştır. Grek Kolonilerinin ilk kenti Pihaselistir. (M.Ö. 690) Bu şehrin kuruluşunu Side takip etmiştir. Antalya Karain mağarasındaki yaşam M.Ö. 50.000yıl öncesinde var olduğuna göre, Karain ve civarında yaşayan Paleolitik çağı insanı, iki veya üç günlük uzaklıkta olan bu bölgelerde de mutlaka yaşamışlardır. Müzelerimizdeki kaynaklar, yapıt ve tarihi kalıntılar, kesin tespitler için bize daha çok yardımcı olmaktadır. Torosların güneyinde, kuzeyindeki Isparta ve Burdur illeri sınırları içindeki gibi Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağları kalıntılarını içeren Prehistorik höyükler yok ama daha önceki Paleolitik çağa ait bir çok kalıntılar vardır.
Antik Dönemde MANAVGAT
Antik dönemlerde Pamfilya' doğu kısmı, Manavgat bölgesi hakkında en eski kaynak Hititlerin çivi yazılı tabletlerinde görülmektedir. Hitit kaynaklarına göre Akhiyavalar'ın bu bölgede yaşadıkları (M.Ö. 1600–1200) ve Luvicce adlı bir dilin konuşulduğu belirtilmektedir. Hatta Hitit Kralı II. Murşilin anallerinde ( Kralın yaptıklarını anlatan yıllıklar) "II. Murşilin M.Ö. 1400 yıllarında Kilikya' ya girdiği 6000 kişiyi öldürerek Pamfilya şehir devletlerini alarak geri döndüğü "yazılıdır. M.Ö. 14. ve 13. y.y. bağlarında Yunanistan'ın Arkadia kavimler göçüyle gelen Akhalar tarafından istila edilmeye bağladığı ve Akhaların getirdiği Arkadia - Grek lehçesiyle burada yaşayan yerli unsurların (dilin) Hititçe -Luvice'nin kaynaştığı, Side' de ele geçen ve bugün Side Müzesinde sergilene yazılı kaynaklar nedeniyle Araştırmacı-Arkeologların SİDECE adını koyduğu bir dilin ortaya çıktığı görülmektedir. Antik Pamfilya bölgesi M.Ö. 8. ve 7. y.y. da ikinci kez Batı Anadolulu Aiol ve İyon kafileleri tarafından kolonizasyon hareketlerin e maruz kalmıştır. Bu hareketler sırasında Ege'deki Kymeliler (İzmir Aliağa yakınında bir İyon kenti)Antik Side Şehrini bir Koloni Şehri olarak kurmuşlardır. Turuva Savaşı sırasındaki bu kavimlerin göçü ve kolonizasyon hareketleri sonunda yeni gelenler ile yerli halk, yavaş yavaş karışıp kaynaşmış ve Hellenleşen şehir devletleri (Yunanca "POLİS" ) ortaya çıkmıştır. Bugünkü Manavgat ilçe sınırları içindeki antik şehirlerin birçoğu bu dönemde kurulmuştur. Heredot’a göre: Akdeniz sahillerine yerleşim daha eskilere M.ö 2000'in bağına kadar (M.Ö. 1800 yılları ) götürülür. Turuva savaşında orduları dağılan Amhilophos Colehos ve Mophos'un Antalya Bölgesine yerleştikleri anlatılır. Bu komutanlar çevresindekilerle birlikte, bu bölgeye gelip yerleşmeden önce, Turuva savaşlarına bu bölgeden yardım eden soyların da var olduğunu yazar.
Yine Heredot'a göre, Lydia Kralı Cresus (Krezüs)' un M.Ö. 334 yılında buraları fethiyle de Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir. Böylece 210 yıl süren Pers hakimiyeti son bulur.
M.ö 223 yılında B.İskender ölünce generalleri imparatorluğu bölüştü Pamfilya, Likya ve Yukarı Firikya Antionos (Antigone )'a verildi. Ancak hissesine razı gelmeyince B.İskender'in imtiyazlı generali Petigos ile yaptığı savaşta yenilerek Yunanistan'a kaçtı ve bu generaller arasındaki savaş uzun süre devam etti. Sonunda, M.Ö. 307 de Antinos, Pamfilya'yı elinde tutan Omedis'i de yenerek yöreyi ele geçirdi."KüçüK ASYA KRALI" unvanını aldı. Suriye'yi fethetti ama durmayan generaller savaşında sonunda M.Ö. 301 yılında 84 yaşında öldü.
Pamfilya M.Ö. 302-218 yıllarında Ptolemeioslar'ın, M.Ö. 215-189 yıllarında Selevkios Kral Autiochos'un, ünlü Kartacalı komutan Hannibal'ın komutasındaki donanmasını Roma senatosuna bağlı Rodos donanmasına, Side açıklarında yapılan deniz savaşında yenilmesiyle, (M.Ö. 190 ) Roma'ya , M.Ö. 188 yılında da Roma Senatosu tarafından Pamfilya Bergama Krallığı'na verilmiştir.
Ancak Helenistik Krallıklar boyunca sürekli özelliğini koruyan ve gittikçe hellenleşen geliğimini sürdüren Pamfilya şehirleri ve özellikle bunlardan Side şehri Bergama krallığı ile çıkan sınır anlaşmazlığı yüzünden, 0M.Ö. 188-102 yılları arasında bağımsız kalarak Hellenistik dönemin en parlak çağını yaşamıştır. Romanın kirli işlerine karışmamıştır. Bu nedenle Bergama Kralı Attolos II. Bölgenin en önemli ve liman şehri Side'yi alamayınca kendi adını alan ATTALIA (Antalya ) 'yı Liman kenti olara kurmak zorunda kalmıştır. İşte bunun için Side'ye "Eski Antalya ", Antalya'dan daha önce kurulmuş olduğundan denmektedir.
Hellenistik Krallıklar zamanında sık sık el değiştiren Pamfilya'da büyük bir otorite boşluğunun olması, Roma'ya uzak oluşu, özellikle doğuda Kilikya bölgesi ve dağlık bölgelerde saklanabildiklerinden bölgede korsanlığın ortaya çıkıp çoğalmasına güçlenmesine neden olmuştur. Pontus Kralı Mitridates VI'nın Romalılara karşı korsanlığı desteklemesiyle durum daha da kötüleşmiş hatta Alanya'da (Cerecetyne) Korekesion Diodotos Tttryphon adlı bir zorba korsan, başkanlığında para basıp kaleler inşa edecek düzeyde ileri giderek helenistik şehirleri tehdit ederek zayıflamalarına neden olmuştur. Hatta bu zorba korsan, Suriye Krallarına kafa tutarak, Selevkos Kırallarına kafa tutarak, Selevkos Krallarını devirecek ve yerine istediğini geçirecek güce bile sahip olmuştur.Bu tehdit M.Ö. 78 yılında Romalı Konsül Pub lius Servillius'un Pamfilya ve Kilikya'yı Roma'yabaşlaması ve kumandan Pompeais'un bölgeyi korsanlardan tem,izlemesine kadar sürmüştür.bazı tarihçiler "...Pompeais'un 24 generalin komutasında 120 bin asker, 500 parça gemiyle Akdeniz'e açıldığını, Pamfilya'yı tüm korsanların gemilerini yakarak Akdeniz'i onlardan temizlediğini, Trayphon'un yaptırdığı kaleleri yakıp yıkarak sağ kalanlarının da Torosların tepelerine kaçtıklarını ..."" yazar.
Pompeyüs kısa zamanda Anadolu ve Akdeniz'de sağlam bir egemenlik kurarak birçok küçük devlet ve bölgedeki Prenslikleri Roma'yabaşlayıp, bölgeyi Roma eyaleti haline getirmişse de, Pamfilya'da korsanlığın kökünü kazıyamadı. Bunların kökünü Sezar temizler. Roma senotosunca idama mahkum edilince Pafilya kıyılarına kaçan Sezar, önce korsanların eline düşer onların elinden kurtulup Milet'e kaçar. Milet'te eline geçirdiği gemiler ve Miletlilerin yerlerini iyi bildiği korsanları yakalayarak, Bergama'ya getirip hepsini asar. Bunlarla yıldızı parlayan Sezar büyük bir ordu ile Anadolu seferine çıkar. Pamfilya ve Kilikya'da Roma hâkimiyetini kurduktan sonra 'da Roma'ya o meşhur mektubu yazar. "GELDİM, GöRDüM, YENDİM" . Bu arada Mısıra kaçan Pompeyüs'ü takip eden Sezar, Mısır üzerine yürüyerek Mısır'a gider. Pompeyüs'ü öldürür. Orada Gördüğü Kleopatra'ya aşık olur. Adeta Sezar'ı büyüler . Kleopatra'nın etkisinde kalan Sezar Mısır’ı, Kleopatra’ya vererek Roma'ya döner. Sezar'dan sonra Anadolu'nun yönetimi Markus Antonius'a verilir. Tabi Pamfilya'da.....
Anadolu'daki sık sık değişen bu egemenlik savaşlarında, bilhassa Pamfilya (Manavgat), dağlık olduğundan, Alanya ve çevresiyle birlikte hep bu olayların içinde kalmış ve küçümsenemeyecek üne de kavuşmuştur.Özellikle Köprüçay ve Manavgat çayından yararlanarak dağlık bölgelerin kerestelerini ta Mısır'a kadar satarak kereste ve zeytin yağı ticaret yapılmıştır.
Marcus Antonius buraların hakimi olup Kleopatra'yı tanıyınca Korekesyon'u (Alanya) çevresiyle birlikte Kleopatra'ya armağan eder. Bunların zenginlikleri, özellikle keresteleri Mısır'a akar
Burada bölgenin, çok önemli diğer kenti Side için, Strabon ne diyorı Strabon'a göre Side; M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında, bir Ionia kentinden gelen Helenli kolonistlerce kurulmuştur. Kentin adı Helence olmayıp, Anadolu lehçesinde "NAR" anlamına gelir. Nar meyve olarak M.Ö. 500 yıllarından itibaren, şehir sikkelerinde, bereket ve bolluğu sembolize etmektedir. Side’nin gelişmesinde kolonistlerin büyük payı vardır. Ve çok zengin bir liman kenti haline gelir. Kent yalnız geniş bir bölgeyi kapsayan zenginliği ile değil, köle ticareti ile de tanınır. özellikle şehirde, özel bir podyumda teşhir edilerek gösterilen kadın kölelerin güzelliğinin ünü çevredeki tüm ülkelere yayılmıştır. Roma'nın kirli işlerine hiçbir zaman bulaşmayan Side'liler, M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarda barış içinde yaşadılar. Side’nin en görkemli dönemi M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısıdır. En önemli, en süslü yapıları bu dönemde yapılmıştır. Roma imparatorluğu döneminde; M.Ö. 27 den M.S. 192 yılına kadar süren imparatorluk devrinde Anadolu Roma egemenliğinde kalmış. Oktaviyanus imparatorluğu eyaletlere ayırdıktan sonra Pamfilya ve Akdeniz sahillerindeki Krallıklar olduğu gibi Roma 'nın eyaletleri haline gelmiştir.M.S. 3. yüzyıldan sonra devlet idaresinin zayıflamasıyla kuzeyde dağlık bölgelerdeki kavimlerden DOSTLAR yada İSKİTLER M.S. 266-270 yıllarında bölgeye inerek Side'yi kuşatmışlardır.Daha sonraki M.S. 361-363 yıllarında da İSAURALILAR yine Side ve bölgesini kuşatıp yağma ve talan ederek 2. çöküş dönemini yaşatmışlardır.
BİZANS HAKİMİYETİ
M.S. 4. yüzyıl boyunca gittikçe Hıristiyanlaşan bölge M.S. 395 yılında Roma imparatorluğunun doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma Bizans egemenliği altında kalmıştır. Denizcilik ve ticaretin önem kaybetmesine karşın M.S.4–6 yüzyıllarda, Bizanslılar döneminde tarım ve ziraatla yapılan ilerlemelerle tekrar canlanan bölge şehirlerinden Side, imparatorluğunun (dini anlamda) doğu Pamfilya Metropolitanlığının başkenti olarak eski sınırlarını da aşan ünlü bir şehir haline dönüşerek 3. parlak dönemini yaşamıştır. Bizanslılar da Roma hakimiyeti sırasında , bölgede yapılan koruyucu kale ve garnizon binalarını kullanarak aynı sistemi devam ettirmişlerdir.önceleri ;Körüçay Havzası , Manavgat çayı Havzası ,daha sonra Zincirli kale ile Akseki - İbradı güzergahlarındaki küçük küçük yerleşimler bunu ispatlıyor.
M.S. 7 yy' lardanbaşlayan ve ardı arkası kesilmeyen arap korsanların akınlarına uğrayan, bölgedeki hırıstiyan şehirlerinin gittikçe önemi azalmayabaşlamış, araplar tarafından sürekli yağma ve talan edilen bölgeyi korumak için Bizans imparatorluğunun kurduğu özel donanma bile bölgeyi koruyamamış , yavaş yavaş islamlaşan bölgede Side-Manavgat - Hisar vb. gibi bazı stratejik yerler ve kentlerde ufak keşişlikler halinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan Bizanslıları; ayrıca Rodos , Venedik ,Ceneviz korsanlarının talanları ve Kıbrıs Krallarının saldırıları ile haçlı seferleri sırasındaki yağmalar , bölgenin ekonomik gücünü olduğu kadar kentlerini de yıpratmıştır.
Dönemin Arap coğrafyacısı İdrisi'nin (1150)'yanık Antalya ' olarak belirttiği bölge, Side gibi kentlere dönüşmüş, 12. y.y. da da tamamen terk edilmiştir.
SELçUKLULAR VE OSMANLILAR DöNEMİNDE MANAVGAT
12. ve 13. yy. da Selçuklu Türklerinin yoğun bir yerleşimine sahne olan Manavgat'ı Teke yöresiyle değerlendirirsek;13. yy sonunda Anadolu da Türk Beylikleri, yani Beylikler dönemibaşlayınca, Antalya ve Isparta bölgeleri Hamitoğulları'nın eline geçmiştir, ancak Hamitoğulları bir ara Selçuklulardan sonra İlhanlılar'ın hükmü altına girdiler ise de, Hamitoğulları olarak hüküm sürdüler, 1300 yıllarında da Isparta ve Antalya (Tekeoğulları) olarak ikiye ayrıldılar. Merkezleri de Antalya, zaman zaman da Korkuteli olmuştur.(1331-1423 ). İşte bu yüzden Korkuteli civarına Teke yöresi denir. Antalya’daki Tekelioğlu ailesi de ta o hanedandan yani Hamitoğullarının bir kolundandır. diğer yönden ele alırsak:
Manavgat Hisar mahallesinde ziyaretgahtaki (Mezarlık'taki) sandukada 1272 tarihi ve sandukalardaki şekil ve yazılar Isparta, Atabey, Ertokuç Medresesi yanındaki bir sanduka ile tıpa tıp aynıdır. Yani Selçuklu Türklerinin Manavgat'a Hamitoğullarının batıdan geliğinden daha önce kuzeyden geldiklerinin ispatıdır. Köprüçayı yöresinde Olukköprü'nün güney taraflarında (Karabük köyünde o günlerden kalma bir camii vardır. önceleri bu açık hava camisi ibadete açıktır). 1148 de Bizanslıları yenen Selçuklu Türkleri bu bölgeyi alarak Alanya'yı zapt etmişlerdir. (1223) Hatta Büyük Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat (1220-1237) bölgeyi Bizanslılar'dan temizleyerek, yenik valinin kızıyla evlenmiş, şehrin adını da Alaiye olarak değiştirmiştir. Yani kendi adını vermiştir. Alara kalesini de Alaaddin Keykubat'ın yaptırdığı söylenir. Alaiye'yi kendisine kışlık merkez yapar.
Ancak esas Türk egemenliği, Hamit ve Tekeoğullarının bu bölgelere dağılıp yerleşmelerinden sonrabaşlamıştır. Bu dönemdenbaşlayarak Manavgat'ın tarihi, Alanya tarihiyle birlikte değerlendirilmektedir. Bunun nedeni,bu bölgede büyük şehirleri olmayan Türklerin,yerleşik bir hayata geçemeyerek hayvancılıkla uğraşan göçebe(yörük) olarak yaşamaları,ya da yerleşik hayata geçenlerin dahi köy köy beylere (batı yakasında Tugay Beyleri,Doğu yakasında Senir Beyleri)tabii olarak,Selçuklulardan itibaren önemli bir merkez olan Alanya Sancak Beyliği'ne idari olarak bağlı olmasındandır.Bu dönemde Alanya'da basılan paraları Manavgatlılar kullanmışlardır.Hatta bunlar arasında Karamanoğulları(1293),İlhanlılar(1304-1306) ve Mısır kölemenleri(1323-1341)'nin de paraları bulunmaktadır.
Beylikler dönemi (14.yy.da..) Hamitoğulları ve Tekeoğullarının nüfusu altındaki Manavgat,1361 yılında Kıbrıs Kralı Pierre,yörede yerleşen Türklerin Mısır'a yardım etmesiönlemek amacıyla Antalya'yı zaptedince,Alanya ve Manavgat bu egemenliği kabul etmek zorunda kalmıştır.Ancak mücadeleden de vazgeçmeyen,Mısır'a yardımı sürdüren Tekeoğulları 1364 yılında Alanya ve Manavgat Beyleri'nin yardımını da alarak,Kıbrıs Krallığı yanlısı Antalya'ya saldırdı.Fakat Antalya'yı denizden kuşatan Alanya Donanması yakıldı.Gizli gizli Mısır'a yardımı sürdüren Manavgat,Alanya ve Karamanoğulları Kıbrıs Kralı Pierre'nin planını bozmuşlarsa da,1365 yılına kadar Manavgat ve Alanya Kıbrıs yönetimi altında kalmıştır.
15.yy.ilk yarısında bölgeyi elinde bulunduran Karamanoğulları Beyliğinden,Karaman Bey,Osmanlıların buraları almak için sefere hazırlandıklarını öğrenince,Alanya ve Manavgat'ı alelacede Mısır'a 500 dinara satmıştır.Tabii Kıbrıs'ta (1425) Mısır Krallığı'nabaşlanmıştır.Ama Mısır Kralı II.Murat'ın kuvvet topladığını,yakında sıranın kendine geleceğini biliyordu.
1462 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Karamanoğulları Beyliği'nin ortadan kaldırılmasıyla Manavgat,Alanya ile birlikte Osmanlı Egemenliği altına girmiştir.1530 yıllarına ait Osmanlı arıivlerinde Manavgat'ın,Alanya yörük toplumları ve Tımarları içinde,Nahiye olarak kaydı vardır.Manavgat çayı'nda gemileri olanlar da diğerlerinin dışında gemi vergisi olarak götürü vergisinden söz edilmektedir.Osmanlı İdari Teşkilatında Manavgat yine Beylere tabi olarak II.Murat zamanı(1584)kayıtların Teke iline başlı Alanya'yla birlikte 1603-1604 yılları arasında tımarlı bir nahiye olarak gözükür.Sultan Abdülmecit zamanında (1859)yapılan yeni idari düzenleme ile Manavgat, yine Alanya sancağına başlı olarak Konya eyaletinebaşlanır.1868 yılında sancakların Antalya'ya verilmesiyle Alanya ve Manavgat'ın itirazlarına rağmen,1871'de bir kaza olarak Alanya ile birlikte Alanya kazasının nahiyesi olarak Antalya'ya (Teke Sancağına)bağlanır. Buna çok kızan Alanyalılar;6 köy ve mahalle muhtarları ve imamları ile birlikte 71 Alanyalı tarafından mühürlenmiş, bir tutanak hazırlamışlar. Bu tutanak Alanya'lıların Antalya'ya karşı duydukları kırgınlığın tam bir ifadesidir. Nitekim tüm bunların üzerine 1896 yılında Alanya kaza olarak yine Konya vilayetinebaşlanınca Manavgat'ta Konya'yabaşlanmış oldu.Böylece Manavgat Irmağı'nın batısı Tugay Beylerinin, doğusu Senir Beylerinin Tımar,zeamet ve hasları olarak Cumhuriyet'in ilanına kadar devam etmiş,daha sonraları buralar bu beylerin üzerine tapu edilmiştir.Görüldüğü gibi Manavgat ve civarı güç kime geçtiyse olaralara tabi olmak zorunda kaldığından bir batı, bir doğu derken sonunda Türklerin egemenliği altına girmiş ve Türk şehri olarak yaşamını sürdürmektedir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MANAVGAT
Bugünkü Manavgat' ın kuruluş tarihi hakkında kesin bir kayda rastlanmamakla birlikte köklü bir yerleşim merkezi oluşu 150-200 yıl öncesine rastlamaktadır. Yakın tarihe kadar, şimdiki ilçe merkezinin bulduğu Manavgat çayı' nın civarında iki yakalı (kayık ve gemilerin çay üzerinde, iki yaka arasında, yük ve insan nakli yapıldığı) bir yer olarak belgelerde görülmektedir. Cumhuriyet ilanıyla, 1923 yılında vilayet yapılan Antalya ile birlikte Manavgat'ta Beşkonak ve Taşağıl Nahiyeleri ile kaza yapılmış (1924) ve Antalya 'yabaşlanmıştır. O zamanlar elverişsiz doğal ortam (çay taşmaları, sıtma sıtma hastalığının bir doğal afet olması) nedeniyle büyüyüp gelişemeyen Manavgat için o günkü Manavgat için Orhan Tunçdemir'in tasfiri o günkü Manavgat'ı ne güzel anlatıyor: Cumhuriyetin ilk Kaymakamları Lütfi Bey ve Avni Refik'tir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İttihat ve Terakki zamanında temeli atılan şimdiki "Çağlayan İlkokul ve Tugayoğullarından Hafize Hatun camii ve caminin yanında Hoca Mustafa Medresesi " en önemli yapı olarak gözükmektedir. Bunlardan başka, 1920-1930 yıllarında, 3 ağaya ait konut, bir iki tahta kagir bina ve yörüklerin kışladıkları bir sürü saz damlar bulunmaktaydı. Taşıt olarak 3 ağaya ait iki tekerlekli binek arabası vardı. O zamanlar ırmak üzerinde köprü olmadışından kayıla ve küçük mavnalarla insan ve yük nakli yapılırdı. Bütün Manavgat’ın lağımları ırmağa akardı. çok miktarda hayvan besleyen Yörüklerin saz damlarının etrafı gübre tepecikleri ile doluydu. Bu yüzden bataklıklarda üreyen sivrisinek, gübreliklerde üreyen karasineklerden yaşanmaz, pis ve bakımsız bir belde idi. 50 yıl önce Manavgat... Durumun en acı tarafı, lazım ve gübreliklerinin pis suyunun aktığı Manavgat çayından halk, içme suyunu alırdı. Hatta bu hal zamanla belediye ve hükümet yetkililerinin dikkatini çektiğinden ırmağa akıntısı olan tüm lağımlar foseptik şekline dönüştürüldü. Irmağın kirletilmesi yasaklandı. çünkü ırmak suyunu içmekten halkı men etmenin imkanı yoktu. çevrede başka kaynak suyu bulunmuyor, kuyu açmak zahmet ve masrafından ırmaktan su almak, halk için daha pratikti. Belediye su şebekesi kuruncaya kadar bu hal devam etmiştir.
Irmak kenarındaki lokantalarda yemek yiyen müşteriye garson, gözü önünde sürahiyi çaydan doldurup masaya kordu... 1940 yılında 1162 olan nüfus ancak tarım ve eşitim gelişmesi hükümet ve belediyenin doğal şartlarla mücadelesi sayesinde 1960 'lı yıllarda itibaren gelişmeyebaşlamıştı. Son zamanlarda ki turizm ile birlikte Türkiye'nin her tarafından, hatta yabancı ülkelerden bile insanların gelip yerleştiği bir kent olmuştur. İnsan ihtiyaçları kurumlaşmış devlet kendisini hissettirmiş ve yerel yönetim kentin eksiklerini gidermeyebaşlamıştır. Bu dönemde ırmak üzerine, Alman Grup Firması tarafından 1931 yılında demir köprü yapımınabaşlanmış ve köprünün yapımı 1938 yılında tamamlanmıştır. Halkın ekonomik ve kültürel seviyesi artıkça daha modern bir kent olmayabaşlayan Manavgat 1990'lı yıllarla birlikte il olmayı hak eden çağdaş bir kent görünümüne kavuşmuştur.